Türkiye’nin yumuşak gücü devrede: Balkanlar Türkleri yeniden hatırladı!
Saraybosna’da Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli’nin sorularını cevaplandıran Türkiye Marif Vakfı Başkanı Birol Akgün, 3. Uluslararası Balkanlar’da Türkçe Öğretimi ve Türkoloji Sempozyumu’yla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Haber7 – ÖZEL
Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da “3. Uluslararası Balkanlar’da Türkçe Öğretimi ve Türkoloji Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyuma katılan Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli, Türkiye Marif Vakfı Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün ile önemli bir röportaj gerçekleştirdi.
Osman Ateşli‘nin sorularını cevaplandıran Prof. Dr. Birol Akgün, sempozyumun sadece dil eğitimi değil, aynı zamanda ortak tarihsel hafızayı canlandırmayı amaçladığını belirtti. Türkiye’nin yumuşak gücü haline gelen Maarif Vakfı‘nın 55 ülkede faaliyet gösteren 450 okulu ve Tiran’daki üniversitesiyle kültürel bağları güçlendirdiğini vurgulayan Akgün, Türkçe’nin bir gönül köprüsü görevi üstlendiğini ifade etti.
Balkanlar’da Türk dizilerinden Türkçe tabelalara kadar uzanan etkilerin halklar arasında unutulmuş bağları yeniden canlandırdığını dile getiren Akgün, Maarif Vakfı‘nın bu çalışmalarıyla Türkiye’nin küresel vizyonuna önemli katkılar sunduğunu söyledi. Eğitim yatırımlarının uzun vadede ekonomik, kültürel ve siyasi alanda çarpan etkisi yarattığını belirten Akgün, bölgedeki faaliyetlerin Türkçe’nin yaygınlaşmasına ve Türkiye’nin uluslararası prestijine hizmet ettiğini kaydetti.
İşte Osman Ateşli’nin Prof. Dr. Birol Akgün ile yaptığı o röportaj:
55 ÜLKEDE 450 OKULUMUZ VAR
Uluslararası ilişkilerde eğitim ve kültür konusu çok önemli ve yumuşak güç olarak tanımlanıyor. Bugün Saray Bosna Üniversitesi’nde üçüncüsü düzenlenen Türkçe ve Türkoloji Sempozyumuyla çok önemli faaliyetler yürütülüyor. Bu faaliyetlerin amacı nedir?
Türkiye ve Balkan ilişkileri bir yönüyle son 30 yılda yeniden ısınan bir ilişkiler ağına dönüştü ama esasen Türkiye’nin Balkanlar’daki varlığı 500 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Dolayısıyla bazılarının dediği gibi Türkiye Balkanlara yeni geliyor veya yeniden yeni geliyor değil. 500 yıldır aslında biz buradayız. Bakanlardan hiç çıkmadık. Burada ortak geçmişe sahip olduğumuz kültür, dil, edebiyat, sanat, mimari, şiir, güzel sanatlar ne varsa aslında yaşayan şehirlerin tamamının kuruluşunda bizim ortak Osmanlı Türk izleri var. Uluslararası Balkanlar’da Türkçe eğitimi ve Türkoloji konferanslarını bize esasen işte bu ortak tarihsel hafızayı bir yandan da eğitim ve kültür vasıtasıyla yeniden canlandırmayı amaçlayarak tasarladık. Türkiye Marif Vakfı olarak bizim daha çok K12 düzeyinde dünyanın 55 ülkesinde 450 okulumuz var, bu okullarda faaliyetler devam ediyor.
KONFERANSLAR BİR YIL TÜRKİYE’DE BİR YIL BALKANLAR’DA YAPILACAK
Bir üniversitemiz var. O da Arnavutluk Tiran’da devraldığımız Tiran New York üniversitesi diye bir okul var. Bu üniversite içerisinde biraz önce sözünü ettiğim o kültürel ilişkileri desteklemek ve geliştirmek üzere bir ‘Balkan Araştırmaları Enstitüsü’ kurduk. Hatta bu sene orada ‘Türkçe Eğitim Öğretmenliği’ alanında yeni bir bölüm de açtık. İstiyoruz ki Balkanlar’da yüz yıllara dayanan Türkçe’nin öğretimini olan birikimine biz de katkıda bulunalım. Şimdi bir de Balkanlar’la Türkiye arasındaki, özetle akademik ve entelektüel faaliyetleri de destekleyelim. Bu amaçla 2022 yılında ilkini gerçekleştirdiğimiz Balkanlar’da Türkçe Eğitimi Teknoloji Konferansı yaptık. Bu büyük ilgi gördü. Arkasından ikincisini 2023’te İstanbul Üniversitesi ev sahipliğinde yaptık. Bu sene de yine Türkiye merkezli bir üniversite olan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ve bizim Tiran’daki üniversitemizde iş birliği halinde yapılıyor. Ayrıyeten Türkiye’den Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Ensüsü ve TİKA gibi kurumlarımız da destek veriyorlar. Dolayısıyla bu Balkanlar’ı birlikte Türkiye’nin bütün kurumlarının aslında destek verdiği bir ortak yıllık Türkoloji Konferanslar dizisine dönüşüyor. Bu sene üçüncüsü, biz artık geleneksel demeye başladık. Bundan sonra da bir yıl Türkiye’de bir yıl bir Balkan ülkesinde olmak üzere bu Türkoloji Konferansları’na devam ettireceğiz.
BALKANLARDA TÜRKÇE İSİMLERİ YAYGIN BİR ŞEKİLDE GÖRÜYORUZ
Türkiye’nin özellikle küresel ölçekte son yıllarda yükselen bir itibarı var. Gerçekten ülkemiz ciddi manada tanınırlık kazanmış vaziyette. Tabii burada da Türkçe’nin çok önemli bir anahtar rolü var aslında. Türkçe’nin yaygınlaşması gönül köprüleri açmasına vesile olur mu?
İlginç bir gözlemimi hatırlatmak isterim. Bugün Balkan coğrafyasını hangi ülkeye ziyaret ederseniz edin, ki, Balkanlar’da şu anda artan bir şekilde Türkiye kökenli iş adamları var, yatırımlar var, kurumlarımız burada ve daha önemlisi, büyük bir ziyaretçi akını var. Turizm alanından, Anadolu’dan Belgrad’a kadar, yani Sırbistan’a kadar ve Saraybosna zaten bu işin merkezi. Makedonya da öyle, Kosova da böyle. 100 binlerce Türk vatandaşı her yıl bu coğrafyaları ziyarete geliyor. Geldiği zaman burada Türkçe isimleri görüyor, Türkleri görüyor, Türkçe öğreten birimleri görüyor. Böyle bir karşılıklı heyecan ve etkileşim var.
TÜRK DİZİLERİ BURADAKİ HALKLARA TÜRKLERİ YENİDEN HATIRLATTI
Bir diğer yönü, tabi Türk dizileri. Belki Türkiye’de bunun çok fazla farkında değiliz ama, Balkanlar Türkiye’nin bu anlamda kültürel anlamda en fazla etkileştiği coğrafyalardan biri. Şu halk kültürel olarak bize yakın. Örneğin Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı’nda normal Arap ülkelerinde ‘eid’ derler. Bizde de bazen ‘eid’ derler, ama genelde bayramdır ve bayram olarak kutlanır. Ramazan ve Kurban Bayramı’nı bayram olarak kutlayan ülkeler eskiden Türklerle beraber yaşayan halklardır. Dini dili bile kültürel olarak Türkleştiği bir alanda söz ediyoruz ki, bu coğrafyadaki ülkelerin dillerinde binlerce Türk kökenli kelimeler var. Türk dizileri buralara ulaşmaya başlayınca bütün o hafıza, geçmiş, kendi dillerindeki ortak değerler buralara yeniden hatırlatmaya başladı. Biz aslında hem biz Türkler olarak hem de Balkan halkları bu ortak geçmişimizin kültürel unsurlarını beraberce yeniden hatırlıyoruz, keşfediyoruz. Keşfedince de heyecan alıyoruz, zevk alıyoruz. Çünkü edebiyat ve dil bu demek. Dil o kültürün, ortak zevklerin, estetiğin inşa edildiği, taşındığı, hafıza olarak bizim kültürümüze gömüldüğü bir alan oluşturuyor. Bu tür konferanslarla biz aslında bunları konuşmaya çalışıyoruz. Herhangi bir Balkan ülkesine gittiğinizde gündüzdeki polis memuru bile sizler en azından ‘hoş geldin’, ‘merhaba’, ‘nasılsın’ diyecek kadar Türkçe öğrenilmiş durumda. Bu büyük bir ilginin olduğunu gösteriyor. Balkan kültürel halklarından Türkiye’de okuyan pek çok öğrencimiz var. Burada okuyan öğrencilerimiz var. Bunlar uzun dönemde bu ilişkilerin geliştirilmesi anlamında büyük bir gelecek vaat ediyor.
TÜRKİYE’NİN KÜRESEL BİR VİZYONU VAR
Türkiye’nin uluslararası eğitim ve maarif faaliyetlerine yoğunlaşmasıyla ilgili biraz konuyu açmak istiyorum ve tersten bir soru sormak istiyorum. Maarif Vakfı’nın bir kuruluş gerekçesi ve amacı var. Ülkemizin sınırları içinde bu eğitim faaliyetleri devam edebilirdi pekala. Ama siz bunun dışında yurt dışına açılarak farklı bir mecraya yöneldiniz. ‘Bu yatırım bizim çocuklarımıza yapılamaz mıydı’ diye bir soru yöneltilse siz ne söylerdiniz?
Tabii bu çok güzel bir soru. Teşekkür ediyorum. İşi sadece kültür, ideoloji ve siyaset üzerinden okumak da doğru değil. Ekonomik anlamda bir rasyonalitesi var bu işin. Bakın bizden önceki büyük devletler Fransa, Almanya, İngilizlere dünyanın her yerinde kendi okullarını açmışlar. Bu rastgele sadece dini ve kültür oraları taşımak değil. Büyük devlet olacaksanız dünyayla ticaret yapacaksınız. Küresel bir vizyon var. Gelişme ve kalkınma politikalarınızla bu eğitim ve kültür faaliyetlerini örtüştürmeniz lazım.
KÜLTÜREL FAALİYETLER, TİCARİ ANLAMDA DIŞA AÇILMANIN BİR ARACI
Ben size çok açık bir hesap yapayım. Türkiye’nin 1 trilyon dolarlık yıllık gayri saati milli hastalığı var. Bunun kompozisyona baktığımız zaman hangi kalemlerde oluşuyor? İthalat, ihracat, dış yatırımlarda elde edilen kârlar ve serme akımları neredeyse bu 1 trilyon doların %60-70’ini oluşturuyor. Bu ne demek? Türkiye’nin yurt dışına kurmuş olduğu çok yönlü ekonomi, siyasi, kültürel eğitim ilişkileri vasıtasıyla biz gelişme ve kalkışma politikalarımızı destekleyebiliyoruz. Çünkü bizim petrolümüz yok, doğalgazımız yok, başka bir güçlü doğal kaynağımız yok. Ancak üreteceğiz, ticaret yapacağız, başka ülkelerle iş yapacağız ki buralardan kazanabilelim. Bu faaliyetler ticari anlamda dışa açılmanın bir aracı. Dolayısıyla bizim yatırımcımız Balkanlara geldiğinde, iş adamımız Afrika’ya gittiğinde, Orta Asya’ya gittiğinde Türkiye’yi bilen, Türkçe konuşan, Türkiye’de iş yapmasını bilen, kültürü bilen, yetişmiş, nitelikli insan kaynağına ihtiyaç duyuyor. Emin olun direkt Türkiye Maarif Vakfı, Direkt Yunus Emre Enstitü gibi kültürel anlamda Türkiye adına eğitim kültür faaliyetleri yapan ki, hani biz yumuşak güç diyoruz bunlara, bu unsurları yıllık olarak harcadığı bütçe Türkiye’nin uluslararası alandan elde etmiş olduğu bu 600 milyar dolarlık ciddi bir gelir içerisinde çok cüz’i bir reklam bütçesi bile değildir. Yani eğer kalkıma politikamız varsa ticareti geliştirecekseniz insana yatırım yapmak zorundasınız. Maarif Vakfı’nın yaptığı aslında bu.
DÜNYAYA TÜRKÇE’Yİ VE TÜRKİYE’Yİ ÖĞRETİYORUZ
Açtığımız okullar vasıtasıyla oralarda Türkçe’yi öğretiyoruz, Türkiye’yi öğretiyoruz. Türkiye’nin dünyadaki yerini, kültürünü, medeniyetini, tarihteki rolünü anlatıyoruz. Bu şekilde bu ilişkiler gelişebiliyor. Yani sadece bir ideolojik ve yumuşak bir üniversite olarak bakmanın ben çok doğru olmadığını çok ciddi bir ekonomik olduğunda altını çizmek isterim.
MEZUN ÖĞRENCİLERİMİZİN ÇOK CİDDİ YERLERE GELDİĞİNİ GÖRMEYE BAŞLADIK
Yetişmiş nitelikli insan kaynağı dediniz. Bu çok önemli altı çizilmesi bir gereken bir nokta. Bununla ilgili şu soruyu sormak istiyorum; özellikle devlet kademelerinde görev almaya başlamış öğrencileriniz var mı? Bu oluşacak mı? Böyle bir hedefiniz var mı? Özellikle işte dünyanın çeşitli ülkelerinde bürokratik kademelerde, devlet kademelerinde, devlet adamı olarak öne çıkacak isimleriniz olacak mı?
Şimdi biz nispeten daha yeni bir kurumuz, 8 yıllık bir kurumuz ama şimdiden Türkiye Maarif Vakfı Okulları’ndan mezun olan öğrencilerimizin çok ciddi yerlere geldiğini görmeye başladık. Bizim okullardan mezun olan öğrencilerin yaklaşık üçte biri bir kere Türkiye’deki üniversiteleri de okumaya geliyor. Dolayısıyla bu devam eden bir süreç. Biz daha çok K12 düzeyinde yani anaokulundan liseye kadar olan bir alanda eğitim yapıyoruz. Üniversite eğitimi için de başarı olanları Türkiye’ye getirmeye destek vermeye çalışıyoruz. YTB’yle bu konuda bir takım iş birlerimiz var.
EĞİTİMİN ÇARPAN ETKİSİ VAR: AİLELER TÜRKİYE’YE İLGİ DUYUYOR
Eğitim alanında yapılan yatırımların uzun dönemdeki etkisini siz de belirtiriz. Dünyanın her yerinde görmek mümkün. Kaldı ki sadece öğrencinin mezun olması değil, bu okullar bulundukları ülkede öğrenci yetiştiren okullar. Fransız okullar var, Alman okullar var, İngiliz okullar, Türk okullar var. Hani o ülkelerde ilk üçte beşte olan okullar. Oraya çocuğunu gönderen aileler baktığınız zaman onların kompozisyonda bile bizatihi bunu görüyorsunuz. Ailelerin parlamentoda milletvekili olan var, bakan olan var, üstte görüntülü olan var, iş adamı olan var. Bunlar bile kendi başına bir network. Çünkü çocuğunu Türkiye okuluna gönderen Türkçeyle, Türkiye’yle, Türk kültürüyle tanışıyor. Türkiye’nin turizm potansiyeli, ekonomi potansiyeliyle tanışıyor. İş yapacaksa Türkiye’ye gidip gelmeye başlıyor. Çocuklarını bize verenlerden çok ciddi bir şekilde Türkiye’yi ziyaretler var. Ev alanlar var, yatırım yapanlar var, ticaret yapmaya başlayanlar var. Hani bu sadece yani sayısal olarak kaç öğrenci mezun olmasının ötesinde eğitim alanı çok yönlü. Ekonomik anlamda gelişime katkıda bulunan bir çarpan etkisi oluşturuyor. Ben bunun özellikle altını çizmeye çalışıyorum. Ki, bunlar bundan sonraki süreçte sizin de belirttiğiniz gibi yani parlamentoda olacak, diplomat olacak, iş adamı olacak, bürokrat olacak, siyaset yapacak. Yani Türkçe bilen bakanlar, Türkçe bilen parlamento üyeleri, Türkiye’yi tanıyan insanlar, işte Türkiye’nin küresel vizyonu veya 21. yüzyılda bir Türkiye yüzyılını ihdas edeceksek sadece içerideki gelişmelerle olmaz. Bu küresel ağları hep beraber götürebileceğimiz ilişkiler ağını besleyecek nitelikli insan kaynağını yetiştirmekle olur. Bizim yaptığımız şey bu. Bizim yaptığımız şeyi bu anlamda en stratejik yatırımlardan birisi olarak görüyoruz.
TÜRKİYE’NİN VİZYONU BU OKULLARI AÇMAYI GEREKTİRİYORDU
Anlattığınız faaliyetlerle ilgili ülke olarak kötü bir tecrübe yaşadık; FETÖ. Tabii, geçmişte Türkiye markası örgütsel menfaatler için kullanılarak dünyanın çeşitli alanlarına, ülkelerine açıldılar. Bu yapının arkasında bıraktığı ciddi bir tahribat var. Bu durum, sizin işlerinizi güçleştiriyor mu?
Bir yandan güçleştirirken bir yandan da kolaylaştırıyor. Güçleştiriyor çünkü sizden önce oraya giderek kötü bir izlenim bırakan yapıların oluşturduğu bir tortu var. İlişkileri zehirleyen, kötü bir bagaj bırakmış durumda. Bir zamanlar gelip Türkiye adına okullar açtıklarını söylemişler, ancak sonrasında Türk bayrağını, siyaseti, bürokrasiyi ve ziyaretleri kullanmışlar. Daha sonra anlaşılmış ki, bu yapı Türkiye’de darbe yapmaya kalkışan, insanları şehit eden, şiddet kullanan bir terör örgütüne dönüşmüş durumda. Bunları anlatmak zaman alıyor, ama artık 8 yıl geçti. 8 yıl içinde Türkiye’deki gelişmeler dünya tarafından da izleniyor. Biz de bunu anlatıyoruz. Hariciyemiz, medya bunu açıklıyor. Bu da işimizi kolaylaştırıyor. Ama şunu özellikle belirtmek isterim: Türkiye Maarif Vakfı’nın varlık amacı sadece FETÖ okullarını devralmak değildir. Bugün 55 ülkede okullarımız var. Bunun 23’ü, FETÖ iltisaklı olup bize devredilen okullardır. Geri kalanları tamamen biz kendimiz kurduk. Biz böyle bir şey olmasaydı da İngilizlerin, Almanların, Fransa’nın yaptığı gibi büyümekte olan yeni bir Türkiye yüzyılı inşa etmek isteyen bir büyük ülkenin vizyonu böyle bir kurumu açmaya zaten gerektiriyordu, objektif şartlar itibariyle. Biz de buna göre bu tecrübenin de bu yönelimi tetikledi. Türkiye olarak böyle bir kötü örnek üzerinden kendi olması gereken kurumlarımızı kurduk. Biz de kurulduğundan itibaren kendi stratejik planlarımızla böyle bir kurum işte 30 yıldır kursaydı, ‘FETÖ olmasaydı bile dünyanın neresinde uğraşması gerekirdi? Türkiye’nin dış politikası nasıl eklenmemesi gerekirdi?’ Bu konuda çalışarak stratejik planlarımızı yaptık ve biz de bu planlar çerçevesinde okullarımızı açıyoruz. Bir taraftan da tabii ki FETÖ iltisaklı okulların bir kısmı ya kapatıldı, ya bize devredildi. Hala işleyen, açık olanlar varsa bunlarla da Dışişleri Bakanlığımızla birlikte çalışmaya devam ediyoruz, kapatılması konusunda.
DÜNYANIN HUZURU VE BARIŞI İÇİN HEDEFİMİZ İYİ İNSAN YETİŞTİRMEK
Dünyada çok çeşitli eğitim modelleri konuşuluyor. Farklı farklı modeller üzerinde duruluyor. Tabii insan merkezli nasıl bir eğitim modeline ihtiyacı var? Siz bu konuda neler söylersiniz?
Bu çok derin felsefik bir konu ama bizim en çok üzerinde durduğumuz konulardan birisi budur. Kurulduğumuz ilk günden itibaren bizim temel amacımız dünyanın her yerinde ilmini ve irfanını insanlığın barışı ve huzuru için kullanacak iyi insanlar yetiştirmek. Bizim mottomuz budur. Ki, bütün temel vizyon ve misyon belgelerinde de biz bunu açıkça kullanıyoruz. Çünkü bizim felsefemiz, geleneğimiz, ‘İnsanı yaşadıkları devlet yaşasın’ felsefesi üzerine atılır. Ve adalet ve hakkaniyet kriterleri çerçevesinde dünyayla ilişki kuran bir medeniyetin çocuklarıyız. Maarif Vakfı da bu tarihsel mirasın temsilcisi, taşıyıcısı olan bir kurum olarak kendini tanımlıyor. İyi insan yetiştirmek, dünyanın her yerinde barışı desteklemek demek. Birleşmiş Milletler’in iki bin otuz vizyonda dile getirilen sürdürülebilir kalkınma, kaliteli eğitim okul yaşına gelen her bir çocuğun eğitim imkanı ve fırsatının yaratılması demek. Yani biz bütün bunlar değerleri dünyaya taşıyan bir kurum olarak kendimize addediyoruz, tanıtıyoruz ve çalışmalarımızı da bu perspektifte götürüyoruz. Emin olun Türkiye markası önemli markadır. Türkiye’nin dünyanın her yerde meşruiyeti vardır, güveni vardır, pozitif algısı vardır ve biz de bunu güçlendirmeye çalışıyoruz.