Çin’de sıra dışı düğün ritüeli: ‘Ağlayan gelinler’ Hüngür hüngür ağlamayanı dövüyorlar
Dünyanın her yerinde binlerce yıldır süregelen gelenekler, bir toplumda oldukça normal kabul edilirken, diğerinde büyük bir şaşkınlıkla karşılanabiliyor. Onlardan biri de Çin’de yaşayan Tujia halkının asırlardır devam eden ‘ağlayan gelinler’ ritüeli… Gelenekte gelin adayı düğünden bir ay önce her gün bir saat kadar ağlar. Ancak bu ağlama, sevinç veya mutsuzluk nedeniyle değil. Hadi gelin, bu ilginç düğün geleneğinin detaylarını inceleyelim ve kökenlerini keşfedelim.
Kültürel farklılıklar, toplumların yaşam tarzlarını, inanç sistemlerini ve günlük ritüellerini büyük ölçüde etkiliyor. Bu farklılıklar, insanlığın zengin çeşitliliğini ve geçmişten günümüze taşıdığı değerleri yansıtıyor. Binlerce yıldır dünyanın her köşesinde süregelen gelenekler, bir topluluğun kimliğini oluşturuyor ve kültürel mirasını gelecek kuşaklara taşıyor. Ancak, bir kültürde oldukça normal ve kabul gören bir gelenek, diğer kültürlerde şaşkınlık, merak ya da eleştiriyle karşılanabiliyor.
Bu ilginç geleneklerden biri de Çin’in “ağlayan gelinler” ritüeli…
Çin’in 56 resmî etnik grubundan biri ve yaklaşık 8 milyonluk nüfusuyla sekizinci en kalabalık etnik grubu olan Tujialar, genellikle Hunan eyaletinin Wulin dağlarında yaşıyor.
Bu kabile ilginç gelenekleri sayesinde hem kendi ülke basınında sıkça yer alıyor hem de dünyanın pek çok noktasından insanların dikkatini çekmeyi başarıyor.
Tujia kültüründe düğün hazırlıkları, sadece fiziksel eşyaların toparlanması değil, aynı zamanda duygusal bir yolculuğu da içerir. Ağlama ritüeli, düğünden genellikle bir ay önce başlar ve her gece devam eder. Yalnızca gelin değil, ailesi ve yakın kadın akrabaları da bu ağlamaya katılarak gelinin duygu dolu vedasına ortak olur.
Gelin, ilk hafta boyunca her gece tek başına ağlar. Genellikle sessiz başlayan bu ağlamalar, geceler ilerledikçe daha belirgin hale gelir. Ağlama sırasında bazen geçmişiyle ilgili melankolik şarkılar söyler, bazen de düğün sonrası başlayacak yeni hayata dair belirsizliklerden bahseder.
İkinci hafta, gelinin annesi de ritüele katılmaya başlar. Anne ve kız arasındaki bağ, bu noktada sembolik bir şekilde ön plana çıkar. Anne, hem kızının ailesinden ayrılmasından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirir hem de ona yeni hayatında karşılaşacağı zorluklarla ilgili öğütler verir. Ağlamalar sırasında sık sık, “Seni ne kadar çok özleyeceğim,” ya da “Bundan sonra kendine dikkat et” gibi duygusal cümleler duyulur.
Üçüncü haftaya gelindiğinde, gelinin büyükannesi, teyzeleri, kız kardeşleri ve diğer kadın akrabaları da bu ritüele dahil olur. Herkesin sırasıyla katılımıyla ağlamalar toplu bir ritüele dönüşür. Bu aşama, evlilikle birlikte gelinin bir ailenin parçası olarak yetişmesinin ne kadar değerli olduğunu gösterir.
Son hafta, bu toplu ağlamalar giderek artar ve bazen tüm gece sürer. Gelin ve kadınlar, düğün öncesinde, geçmişlerini ve çocukluklarını arkalarında bıraktıkları için ağlarlar. Aynı zamanda düğünle birlikte gelen sosyal statü değişikliklerini, gelinin yeni bir aileye dahil olmasının getirdiği sorumlulukları dile getirirler. Bu ritüel, evlilikle birlikte gelinin bireysel kimliğinden sıyrılarak bir ailenin parçası olmasını da sembolize eder.
Gelin devamlı ağlıyor değil. Ağlamadığı zamanlar da oluyor. Gelinin ağlamaması durumunda ise annesi onu ağlayana kadar dövüyor.
Ağlayan gelinler ritüeli, dışarıdan bakıldığında acıklı ve üzüntü verici bir olay gibi görünse de, aslında derin sembolik anlamlar taşıyor. Bu ağlama, yalnızca evden ayrılmanın hüznünü değil, aynı zamanda birçok başka mesajı da içeriyor.
Gelin, evinden ayrılarak yeni bir hayata adım atar. Bu ayrılık, genç bir kadının ailesinden ve bildiği yaşamdan koparak yeni bir aileye ve role geçişini simgeler. Bu süreç doğal olarak bir miktar hüzün ve kaygı içerir.
Ritüelin merkezinde, özellikle anne ve kız arasındaki ilişki yer alır. Anne, kızıyla olan bağını sembolik olarak keserken, kızına olan sevgisini ve ona öğrettiklerinin önemini vurgular. Bu ritüel, kızın annesinin kendisine verdiği değer ve sevgiyi takdir ettiğini gösterir.
Ağlama aynı zamanda gelinin gelecekteki evliliğine şans, sağlık ve bereket getireceğine inanılır. Tujia topluluğu için ağlamanın bir tür iyi şans ritüeli olduğu düşünülmektedir. Eğer gelin yeterince ağlamazsa, bu kötü şans ve mutsuz bir evlilik anlamına gelebilir.
2016 yılında, Çin’in Sichuan eyaletinde hala bu geleneği sürdüren bir köyde yaşayan bir gelin olan Xiao Li, bir röportajda deneyimlerini şöyle anlattı:
Modern zamanlarda, Çin’deki ekonomik ve sosyal değişiklikler, birçok gelenekte olduğu gibi “ağlayan gelinler” ritüelinde de bazı değişimlere yol açtı. Büyük şehirlerde yaşayan Tujia toplulukları arasında bu ritüel neredeyse tamamen kaybolmuşken, kırsal bölgelerde hala devam ediyor. Ancak günümüzde bu ritüelin süresi kısaltıldı ve sembolik bir hal aldı. Bazı düğünlerde sadece düğün öncesindeki birkaç gece boyunca sembolik ağlamalar yapılıyor.
Tujia halkının düğün gelenekleri, derin sembollerle dolu, anlamlı ve aynı zamanda eğlenceli bir yapıya sahip. Çünkü onlar evlilikleri sadece bir kutlama değil, aynı zamanda toplumsal bağları pekiştiren, yeni bir hayatın başlangıcını simgeleyen ve geçmişten gelen zengin kültürel mirası yaşatan önemli etkinlik olarak görüyor.
Tujia düğünlerinde gelin, düğün sırasında ayakkabılarını saklar ve damadın ailesi ya da arkadaşları bu ayakkabıları bulmak zorundadır. Bu oyun hem düğüne neşe katar hem de damadın ailesine gelini mutlu etmek için çaba sarf etmenin sembolik bir yolu olarak görülür. Eğer ayakkabılar bulunursa, bu damat için bir zafer olarak kabul edilir ve gelinin ailesine iyi bir eş olacağının işareti olarak yorumlanır.
Tujia düğünlerinde ilginç bir diğer gelenek ise şanslı bir tavuğun, gelin ve damadın yeni evine serbest bırakılmasıdır. Tavuk, yeni evliliğe iyi şans getireceği düşünülen bir semboldür. Tavuk serbest bırakıldıktan sonra çiftin onu beslemesi ve bakımını yapması, evliliklerinin de aynı şekilde özenle yürütülmesi gerektiğini hatırlatan bir ritüeldir.