Dolar 32,6610
Euro 35,4440
Altın 2.506,82
BİST 10.851,78
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 31°C
Açık
İstanbul
31°C
Açık
Pts 32°C
Sal 32°C
Çar 32°C
Per 31°C

Müminin ferasetinden sakının!

Hakkıyla inanmış insan uyanık olur, tehlikeleri önceden sezer ve aynı hataya ikinci kez düşmez. İşte bu, ferasettir. Kendisine feraset lütfedilen kişi “Allah’ın (cc) nuruyla bakar.”

Müminin ferasetinden sakının!
21 Haziran 2024 04:28
47

Mekke’de şiirleriyle Hz. Peygamber’i hicveden ve müşrikleri Müslümanların aleyhine kışkırtan Ebû Azze Abdullah b. Amr b. Umeyr adında bir şair vardı. Bu şair, Bedir Savaşı’nda esir alınmıştı. O gün Hz. Peygamber’in huzuruna getirilmiş ve fakir olduğunu, fidye verecek malı mülkü bulunmadığını ve ailesinin kalabalık olduğunu söyleyerek bağışlanma talebinde bulunmuştu. Ayrıca Resûlullah’a, bir daha kendisiyle savaşmayacağına dair söz vermişti. Allah Resûlü de onu serbest bırakmıştı. Ne var ki Ebû Azze Mekke’ye gittikten sonra, şiirleriyle müşrikleri Hz. Peygamber aleyhine kışkırtmaya devam etti.

MÜMİN BİR DELİKTEN İKİ KERE SOKULMAZ

İşbu Ebû Azze, aradan bir yıl geçtikten sonra bu kez Uhud Savaşı’nda Müslümanların karşısına çıktı. O, daha önce Resûlullah’a verdiği sözü hatırlatsa da Mekkeli müşriklerden Safvân b. Ümeyye, malı ve ailesi konusunda kendisine teminat vererek onu bu savaşa katılmaya ikna etti. Ebû Azze, Uhud’da da esir düştü. Kureyşli tek esir olarak Hz. Peygamber’in huzuruna getirildiğinde, zorla getirildiğini ve Mekke’de bakıma muhtaç kızları olduğunu söyleyerek yine bağışlanma talebinde bulundu. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Bana verdiğin söz nerede kaldı! Hayır, vallahi Mekke’de, ‘Muhammed’i iki kez aldattım’ diyerek sakalını ovuşturamayacaksın” dedi ve ekledi: “Mümin bir delikten iki kere sokulmaz.” Sonra da Âsım b. Sâbit”e, (savaş suçundan dolayı) onu cezalandırması talimatını verdi.

HATALARI FIRSAT BİLMELİYİZ

Bu hadise göre Müslüman aynı sebepten dolayı iki kez üst üste aldanmaz, aldatılamaz. Bir kez hata yapar ancak ondan ders alır, sonrası için tedbirli davranır. Bir yılan tarafından aynı delikten iki kez ısırılmak nasıl ki bir gaflet ise bir hatayı iki kez üst üste işlemek de o derece gaflettir. O hâlde mümin, hatalarına kendisine tecrübe kazandıran birer fırsat olarak bakmalıdır. Mümin, günahından tevbe eder gibi hatalarını fark edip onları bir daha işlememeye azmetmelidir.

FERASET ALLAH’IN NURUDUR

İnanmış insanın, olası her türlü tehlike ve tehdit karşısında uyanık olması, davranışlarında tedbirli olması ve kendi hatalarını faydalı tecrübelere dönüştürmesi, hiç şüphesiz feraset ve basireti elden bırakmamasına bağlıdır. Bu bakımdan, “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar” diyen Allah Resûlü (sav), ferasetli olmayı mümin şahsiyetin temel bir zihinsel karakteri olarak ifade etmiş ve ferasetle “Allah’ın nuru” arasında bir ilgi kurmuştur. Feraset bir şey hakkında derinlemesine, ayrıntılarıyla, incelikli bir şekilde düşünmektir. Bu hadiste imani ve ilahi yönü ortaya koyulan feraset, Allah’ın sevdiği ve değer verdiği kullarının kalplerine yerleştirdiği, doğru yolu gösteren, doğru tahminler yapmasını sağlayan sezgi ve ilhamlar anlamına da gelmektedir. Feraset, müminin aklı ve düşünce kabiliyetinin yanı sıra Rabbinin, ona imanı karşılığında verdiği bir lütuf olarak da anlaşılabilir. Buradan hareketle Hz. Peygamber’in dolaylı bir şekilde müminin anlayışlı, uyanık ve ferasetli olmasını istediği de söylenebilir.

TECRÜBEYLE BÜYÜR

Şüphesiz ferasetin, doğuştan gelen zeka ve kabiliyet şeklinde ifade edilebilecek fıtrî yönü yanında, tecrübeyle artan yönleri de vardır. Sonradan kazanılan tecrübe, uzmanlık ve bilgi de feraseti tamamlayan unsurlardır. Elbette müminin sadece tarihte yaşananlara değil etrafında olup biten her şeye ibret nazarıyla bakması gerekir. Müminin, “Allah’ın nuruyla bakması”, onda böyle bir melekenin mevcudiyetini ifade etmektedir. Bu melekenin açığa çıkmasında insanın gayreti de önemlidir. Şüphesiz ki, Allah’ın nuru, rahmeti tüm kullarına yayılır. Ancak hırslarından, kaprislerinden arınıp nefsini tezkiye edebildiği oranda insanın sezgi gücü artar, kavrayışı ve feraseti kuvvet kazanır. O hâlde insanın Allah’ın nuruyla bakması, fıtrî olana ve fıtratına dönmesiyle mümkündür. Gerçek mümin, bütün mahlûkata Allah’ın nuruyla bakar. Bu nur sayesinde onun kalp gözü açılır ve hakikatleri şeffaf bir şekilde görür.

(DİB Hadislerle İslam kitabından derlenmiştir.)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.