Zorluklara rağmen yeniden başlamak mümkün
Zeytin Aydoğmuş’un kaleme aldığı ve Burak Akbay’ın çizimleriyle renklenen “Küçüğüm -Leyla-”, Kalila Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluştu. Kuşaklar arası bağlar, dostluk, kendini keşfetme ve ebeveynlerinin boşanma sürecine tanıklık etme temaları etrafında şekillenen bu umut dolu öykü, Leyla’nın içsel yolculuğunu anlatıyor. Aydoğmuş, “Bu kitabı okuyan çocuklara, yeniden başlamanın mümkün olduğunu, içlerindeki ışığın her koşulda yeniden parlayabileceğini ve hayatın zorluklarıyla yüzleşmenin gücünü göstermek istedim” diyor.
Leyla, annesi ve babasının arasındaki uçurum açıldıkça, anılara sığınıyor, yemeklere saklanıyor. Leyla’nın kendi sesini unuttuğu zamanlar oluyor. Ondan geriye doğru sayarken, hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıyor. Değişim yavaş yavaş olur, uyanış birdenbire. Leyla’nın yeni hayatı nasıl olacak? Anneannesi ve kedisi Dali ile onu nasıl bir yaz bekliyor? Leyla, yeni kendini aynada tanıyabilecek mi? Dostluk nelere kadir? Birine inanmak neleri değiştirebilir? Yeniden bir olmak mümkün mü? Tüm bu soruların yanıtını yazar, kuşaklar arası bağ, dostluk, kendini kabul, boşanma konuları üzerinden bize fısıldıyor. Zeytin Aydoğmuş’un kaleme aldığı, Burak Akbay’ın çizimleriyle renklenen Küçüğüm-Leyla- kitabı Kalila Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluştu. Umut dolu bir yeniden başlama öyküsü olan kitabı yazar Aydoğmuş ile konuştuk.
Leyla’nın öyküsü bir oyun odasında başladı. Yakın bir arkadaşım eşinden yeni boşanmıştı. Küçük kızı beni odasına davet etti ve oyuncaklarını göstermeye başladı. Bir yandan içinde olduğu hayal dünyasına hayranlık duyuyor, bir yandan boncuk gözlerinden kendimi alamadan ne derse onu yapıyordum. Sonra, birden aklına gelmiş gibi, bir şey aramaya başladı. Bulunca bana uzatıp tam olarak şöyle dedi: “Bu bebeği bana babam aldı, o zaman yan yanalardı” Kim bilir belki de tüm bunlar olmadı, zihnimin bir oyunudur bu sahne. İçini neyle nasıl doldurduğumu bilmiyorum ama o uzun saçlı bebeğin, bir anıt gibi durduğuna eminim. Kitap bu olay ve karakterden oldukça uzak ilerliyor. Fakat ilham kaynağı kesinlikle bu diyalogdur. Ha bir de gerçekten Sığacık’ta, Akkum plajında yoluma çıkan serçeler var. Bu kitabı okuyan çocuklara kendi derinlerine inmelerini, yaşadıkları neyse onunla yüzleşmelerini, aynada kendilerine yüksek sesle söyleyemedikleri şeyleri yazıya dökebilmelerini, umudu, yeniden başlamanın mümkün olduğunu ve illa ki bir çaba ve zaman gerektirdiğini, yalnız olmadıklarını, içlerindeki ışıltının her koşulda yeniden parlayabileceğini, hayatın bizi bambaşka yerlere sürükleyebileceğini, güzelliklerin de yolunda gitmeyen işler gibi ince bir su gibi kıvrılarak yanımızdan akıp gittiğini, dostluğu, çiçekleri, serçeleri söylemek, anlatmak istedim.
Kitabın ilk bölümündeki geri sayım, aslında bir kazı. Ve Leyla’nın çocukluğu ile doğum günleri üzerinden kiminde bir rüya, kiminde bir anı olarak ortaya çıkıyor. Fakat yemekler sığınak, kısmen bir yerde inmesi gerektiğini bildiği bir durak. Başa çıkmak için hepimiz farklı yöntemler kullanırız. Bunlar da Leyla’nınkiler oldu.
Bazı yitik anlarınızda, kendinizi yeniden bulabilmeniz için karşınıza çıkan güzel insanlar olur. En çok kendimize karşı konuşurken sesimiz içe kaçıyor sanki, değil mi? Bize yüksek sesle neler yapabileceğimizi ve kim olduğumuzu hatırlatan insanların olması çok önemli.
Boşanma sürecinde, ebeveynlerin değil çocuğun penceresinden görünen çatlakları görünür kılmaya çalıştım. Bu deneyimin neyse o olduğu gibi, gerçeği ve şiddetiyle yansımasını istedim. Hayatı çocuklara filtrelerle sunmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Leyla da bu süreçle başa çıkarken, aslında onların savaşından bağımsız ilerliyordu savaşı. Finali bilmeden önce, kendini bulmasını, bilerek, bizzat bu yüzden kurguladım. Onlar yeniden bir araya gelmeseydi de, Leyla zaten o eski batağından çıkmış olacaktı. Anneanne ise hikâyenin mihenk taşıdır. Bembeyaz tontik yanaklı, nerde ihtiyaç olsa orada beliren ve koşulsuz kabul eden, sınırsız destek veren, bağrına basan, kedili ve çiçekli bir aile büyüğünün iyi gelmeyeceği yara düşünülemez herhalde. Küçüğüm diye diye, Leyla’nın yeniden neşesine sebep olan şeydir bu bağ.