Ümit Yenişehirli yazdı: Merhum Menderes’in katledilişi
Ümit Yenişehirli, 63 yıl önce idam edilen Adnan Menderes’in hayata veda ettiği günle ilgili yaşananları mercek altına aldı.
Merhum Menderes’in katledilişi
O gün…
Ümit Yenişehirli
Bugün, 17 Eylül. Mazlum Başbakan Adnan Menderes’in idam cezasının infaz edilişinin 63’üncü yıl dönümü.
27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan bir dizi hukuksuzluk, zorbalık; 16 Eylül 1961’de merhum Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun, ertesi gün de merhum Adnan Menderes’in idamlarıyla en uç noktasına taşınmıştı.
CUNTANIN İLK İŞİ YASSIADA YASASINI ÇIKARTMAK OLDU
Seçilmiş hükümeti devirerek 27 Mayıs 1960’ta işbaşına gelen darbecilerin ilk çıkardıkları kanunlardan biri, 12 Haziran 1960 tarihli Yüksek Adalet Divanı’nın kurulmasına ilişkin düzenlemeydi.
14 Ekim 1960’ta başlayan yargılamalar, 15 Eylül 1961’de sona ermişti. Yassıada mahkemeleri, zorba cuntanın hukuk tanımazlığının mekânı olacaktı. Kararlar, 16 Eylül 1961 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış, Polatkan ve Zorlu’nun infazları 16 Eylül’de, Menderes’inki ise 17 Eylül’de gerçekleşmişti.
HUKUK TANIMAZ BAŞSAVCI, ESKİ DP MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYIYDI
Yassıada yargılamaları, tam bir insanlık dramıydı. Yalanlarla dolu iddianameler doğrultusunda en olmadık suçlamalar ortaya atılıyor, savunma hazırlanmasına, avukatlarla görüşülmesine izin verilmeden yapılmaya çalışılan yarım yamalak müdafaalar “Kes sesini!” gibi hitaplarla bitiriliyordu.
Sanıklara her türlü hakaret ediliyor, en insani ihtiyaçları için bile zorluk çıkartılıyordu.
Bütün bu insanlık dışı uygulamaların baş aktörlerinden birisi olan Başsavcı Altay Ömer Egesel ise Demokrat Parti’nin parlak dönemlerinde, 1954 yılında milletvekili adayı olabilmek için, parti yöneticilerinin kapısını aşındıran bir isimdi. Egesel, DP milletvekili olmak için çok çabalamış, ancak listeye konulmamıştı.
Sanıklara, “Sizi buraya tıkayan güç böyle istiyor.” diyen mahkeme başkanı Salim Başol da 1954 yılında, Menderes ve Bayar tarafından Yargıtay ikinci başkanlığına atanmıştı. Başol ayrıca, DP milletvekillerinin kurduğu kooperatife girerek lüks bir villa sahibi de olmuştu.
YARGILAMALAR DEVAM EDERKEN MEZARLAR HAZIRLANMIŞTI BİLE
Yargılamaların hukuk kurallarından ne kadar uzak olduğu, sadece mahkeme salonunda değil, dışarıdaki kimi hazırlıklarla da ortaya çıkacaktı. Öyle ki, yargılamalar devam ederken, infazların İmralı Adası’nda yapılacağı cezaevi savcısına bildirilmişti.
Bu süreçte infazın hazırlıklarına başlandığını söyleyen İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol, ileriki yıllarda, “Zeytin fidanı için çukur açıyoruz.” diyerek mezar kazdıklarını, “Cephane için sandık.” diyerek tabut yaptıklarını, “Kale direği.” diyerek darağacı kurduklarını anlatacaktı.
İnfazlardan önce adaya getirilen hocalara da “Pakistan’dan bir heyet gelecek, onlarla din konusunda münazara yapmak üzere görevlendirildiniz.” denilmişti.
CELLATLAR MEYHANELERDEN TOPLANMIŞTI
Anılarında, üç ismin infazını gerçekleştiren cellatlar hakkında da bilgi veren İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol, yürütülen gizlilik politikası gereği, cellatların da nereye ve ne için geldiklerini bilmeden İmralı’ya getirilmeleri için harekete geçtiklerini anlatmıştı.
Dediğine göre, cellatlar bir meyhaneden alınarak, apar topar adaya getirilmişlerdi, hepsi de sarhoştu. Darbeciler, idamlar sonrasında, cellatlar ve infazda kullanılan urganlar ile kefenlerin parasını ailelerinden tahsil etmek için resmi belgeler de düzenlemişlerdi.
İNTİHAR HİKAYESİ
Darbecilerin iddiasına göre, Yargılamaların tamamlandığı 15 Eylül’ü 16 Eylül’e bağlandığı gece Adnan Menderes, “intihara teşebbüs etmişti.” Yine iddialara göre, Menderes’in midesi yıkanmıştı. Hazırlanan heyet raporunda, “Hastada müşahede olunan koma halinin kesin bir sebebe bağlanamadığı” ifade edilmişti.
Bu esnada Menderes, o bitkin haliyle zaman zaman, odasının kapısındaki sadece yüzünün göründüğü genişlikteki sürgülü çerçeveden yerli ve yabancı basın mensuplarına gösteriliyordu.
Sonraki yıllarda; “intihar hikâyesi”nin, inançlı bir insan olan Adnan Menderes’i, halka, intihar etmeye kalkışan birisi olarak gösterme çabasının bir kurgusu olduğu görüşünü dile getiren araştırmacılar olmuştu.
PROSTAT MUAYENESİ TERBİYESİZLİĞİ
İdamın yapılacağı 17 Eylül Pazar sabahı, heyet bir kez daha Mendes’i muayene etmiş, kendisini gayet sağlıklı bulduklarını rapora yazmışlardı. Rapor tamamlanmasına rağmen Ord. Prof. Sedat Tavat, “Prostat muayenesi yapmayı unutmuşuz.” diyerek Menderes’in soyunmasını istemişti.
Menderes’in, “İstirham ediyorum, yapmayın.” demesine rağmen idam edilmesine birkaç saat kala bu muayene yapılmıştı.
MENDERES’İ KANDIRARAK İMARALI’YA GÖTÜRDÜLER
Adnan Menderes, bütün bu tıbbî müdahaleleri görünce, doğal olarak yakın bir zamanda idamın infazını beklememişti. Ada komutanın yalanı da bu kanaatini güçlendirmişti.
Kendisine gitmeleri gerektiği söylendiğinde, Menderes, “Nereye gidiyoruz?” diye sormuş, ada komutanı, “Seni tedavi için hastaneye götürüyoruz.” demişti.
İMAMLA GÖRÜŞMESİNE “KANUNLAR AYKIRI” DİYEREK MANİ OLDULAR
İmralı’ya gelmesinin ardından, odasına giren cezaevi müdürünün yakasına hüküm özetini asmasıyla infazın yapılacağını anlayan Menderes, hazır bulunan imam ile baş başa görüşmek istediğini dile getirmişti.
Ancak darbeciler, “Kanunlar buna müsaade etmiyor.” diyerek talebini reddetmişlerdi. İmam Ethem Akalın’a, sadece idam sehpasında dini telkinde bulunmasına izin verilmişti. Bu arada başsavcı Altay Ömer Egesel, Menderes’e, “Mahkemede yaşanan şeyler için kusura bakmayın, görev icabıdır.” deyince, Menderes, “Hiç kimseye küskün değilim.” karşılığını vermişti.
Elleri arkadan kelepçeli, hüküm özeti boynuna asılı idam sehpasına götürülürken arzusu ve vasiyeti sorulan Adnan Menderes, “Hayata veda ettiğim şu anda devlete ve millete saadetler diler, karım ve çocuklarımı şefkatle andığımı bildiririm.” demişti.
DAHA FAZLA CAN ÇEKİŞSİN DİYE…
Hüküm; 17 Eylül 1961 Pazar günü saat 14.28’de yerine getirilmişti. İpi, Menderes’in boynuna geçiren cellat, normalde, urganı arka tarafa gelecek şekilde geçirmesi gerekirken bunu sağ tarafa kaydırılmış olarak yapmıştı. Böyle olunca can çekişme ve çırpınma daha fazla oluyordu.
Bunu cezaevi idarecileri, subaylar ve doktorlar da biliyorlardı. Fakat kimse müdahale etmedi ve Menderes bu şekilde infaz edildi. Bu yüzden Menderes’in ayakkabısı ayağından fırlamıştı.
İnfazın ardından Adnan Menderes’in cansız bedeni sehpadan alınmış, ölümün gerçekleştiği doktor raporuyla kayıt altına alınmış, sonrasında hazır bulunanlarca infaz belgesi hazırlanarak imzalanmıştı. Peşi sıra, Adnan Menderes’in naaşı, defnedilmek üzere infaz mahallinden kaldırılmıştı.
Gasilhanedeki durumla ilgili de bilgi veren İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol, Menderes’in göğsünde sigara söndürüldüğünü gösteren yaraların olduğundan bahsetmişti.
– Yrd. Doç. Dr. İlyas Topçu – Sema Akılmak Topçu, “Adnan Menderes’in Yargılanması ve İdamı”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Akademik Bakış Dergisi, Mayıs – Haziran 2017