Dolar 32,7158
Euro 35,4760
Altın 2.495,37
BİST 10.864,08
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 32°C
Açık
İstanbul
32°C
Açık
Sal 32°C
Çar 32°C
Per 32°C
Cum 32°C

Mass Effect’i Neden Çok Sevdim?

Bir gemi, sonsuz uzay, muhteşem karakterler

Mass Effect’i Neden Çok Sevdim?
29 Haziran 2024 13:53
36

[ Neden Çok Sevdim köşemizde etkisinden uzun süre çıkamadığımız oyunları, bizi en çok etkileyen yanlarıyla birlikte anlatıyoruz. ]

Bilgisayar oyunlarıyla tanışmam epey eskilere dayanıyor. Ufacık yaşta ekran başında kah Mario ile prenses kurtardım kah forvette Roberto Carlos ile gol aradım. Çeşit çeşit türden çok fazla oyun oynadım. Aklım başıma gelmeye başlayınca ise iki türden kopamadım. Birisi futbol menajerlik oyunları ki konumuzla hiç alakası yok. Diğeri de rol yapma oyunları. İstanbul’da yaşasam bile özünde küçük bi balıkçı kasabası olan Tuzla’da büyüdüğümden dışardaki dünyayı keşfetme arzum hep çok yükseklerde olmuştu. Hatta bir noktada beni dünya bile kesmiyordu uzayın derinliklerini merak ediyordum ki imdadıma Mass Effect yetişti.

2008 yılına gelene kadar çok fazla RPG oyununu yalayıp yutmuş olmamdan dolayı İngilizce konusunda en azından okuduğumu anlamakta pek sıkıntı yaşamıyordum. Zaten halihazırda KOTOR 1 ve 2’yi çok kez bitirmiş ve doğal olarak KOTOR 2’nin ilk bölümüyle sonsuz kere cebelleştiğim için Mass Effect’i görünce aşık olmam çok uzun sürmedi. Oyun aslında 2007 yılında çıkmış ama bizim buralara hemen gelmemiş sanırım ya da ben hemen farkına varmamışım, neyse ki geç olmuş ama güç olmamış. Burada neden Mass Effect serisini çok sevdiğimi anlatacağım, oyun tarihini Eser Abi zaten muhteşem bir şekilde burada ve burada iki parça olarak anlatmış. Seri derken ben içine Andromeda’yı da dahil ediyorum. Evet linç yemeye hazırım ama benim de söyleyeceklerim var!

Bir Gemi (Bir De Gemicik)

Normandy isimli uzay gemisi bana tam olarak evin içerisindeki odamı anımsatıyor. Ev kendi başına bir galaksi ise içerisindeki en büyük konfor alanım odam. Diğer odalarda çok zaman geçirsem de kendimi güvenli ve huzurlu hissedebiliyorum. İşte Mass Effect oynarken de her keşfin, görevin, maceranın ardından kendimi Normandy’e sağ salim atabilmenin huzurunu hep yaşadım. Oyun serisi zaten muhteşem yan karakterleriyle bağ kuruma işini ders alınacak bir şekilde kapatıyor. Ancak gemiyle bile böyle bağ kurabilmek her oyunun yaratabileceği bir hissiyat değil. Çeşitli romantizm anılarını da içerisinde bulunduran Normandy’i Andromeda’da göremeyeceğimi bilmek epey üzücüydü.

Tempest fena bir gemi değil ama asla orijinalinin yerini tutamaz. Daha çok tatile gidince kalınan apart dairesi gibi ya da yazlık ev gibi bir şey. Yine bir konfor alanı ama ne tam olarak sana ait ne de tam seni yansıtıyor. Biraz buruk ve süreli bir his. Ne yalan söyleyeyim bu yazıya başlarken gemi hakkında bu kadar konuşacağımı tahmin etmiyordum ama çok özlemişim bi tanem Normandy’i arada bir yazlığa gitmek istersem Tempest’te hazır duruyor. Legendary Edition bu pandemi döneminde çok iyi gelecek, hissediyorum. Evin içerisinde sıkıntıdan patlamak yerine Normandy’de bir kapanma dönemi bizleri bekliyor.

Sonsuz Uzay

Tuzla Sahil’in karşısından Bayramoğlu gözükür. Geceleri hava temizse karşıyı net bir şekilde ışıl ışıl görürsünüz. Biraz öteye gitseniz Pendik az aşağısı Gebze yani başı belli, sonu belli bir yer. Hayal gücü buraya sığmayınca kafayı kaldırmaya başlıyorsunuz ve keşfedecek kocaman bir uzay sizleri bekliyor. İşte Mass Effect beni en çok burada yakaladı sevgili Oyungezerler… Bir gemiye atlayıp galaksi keşfetme hissi, bunları yaşarken bir yandan çok önemli kararlar vermeniz gerekiyor öte yandan da insan ilişkilerinizin iyi olması gerekiyor. Mahallede maç yaparken pas verme kavgasına benzemiyor bu tartışmalar mazallah koca dünya bir anda patlayabilir.

İşin Andromeda tarafı da yine bu noktada devreye giriyor. Hikaye anlamında ve yan karakterler anlamında orijinal üçlemeyle boy ölçüşemese de Andromeda’da çok güzel bir keşif hissi var. Ya da bana öyle geldi. Lakin uzay gemisine atlayıp yepyeni bir galakside farklı farklı gezegenler keşfetmek bu yeniden doğuş hissi beni Andromeda’ya epey bağladı. Belki de çok oyunsuz bir dönemde adı Mass Effect diye bu kadar etkilendim ama sanmıyorum. Çünkü oyuna epey saat gömdüm ve sırf bu keşif duygusu hatrına çok fazla hatayı göz ardı ettim. Çok iyi, başyapıt bir oyun demiyorum Andromeda’ya ama diğer üçünün içinde barındırdığı o keşif hissini gayet layığıyla yerine getirdi benim için. Yazlık evim Tempest’i de sevgiyle anarak yola devam.

Muhteşem Karakterler

Garrus Vakarian! İsmin asilliğine bakar mısınız sanki Game of Thrones evreninden fırlamış da ejderhaları dize getirecekmiş gibi duruyor. Zaten karakteri itibariyle de Garrus yanınızdaysa kendinizi güvende hissediyorsunuz. Muhtemelen Mass Effect tarihinin en sevilen karakteri Garrus’tur, şahsen benim öyle. Ekibe zeka ve strateji gerektiğinde danışmanız gereken isim ikinci ve üçüncü oyunda hep aynıydı, Mordin Solus. Kendisi ilk etapta biraz çok bilmiş gibi gözükse de onu tanımaya başlayınca yaşadıklarını ve vermek zorunda olduğu kararları öğreniyorsunuz. Bu noktadan sonrada Mordin sizin için bir can yoldaşı haline geliyor. Oyun serisindeki yan karakter seslendirmeleri bu karakterlerle bağ kurmayı epey güzel bir yola sokuyor.

Garrus ve Mordin ilk aklıma gelen ikili oldu muhtemelen en çok zamanı bu ikisiyle birlikte geçirmişimdir. Tabii Urdnot Wrex (sonrasında Grunt’ı da evladım gibi sevdim. Her ne kadar C-Sec arabasını ateşe verse de…) gibi Krogan ırkının en büyük cengaverlerinden birini es geçmek de mümkün değil. Ya da kafasındaki akvaryumla her zaman Mysterio ile bağdaştırdığım Tali’yi de hiç unutmayacağım. En büyük aşkım Liara’nın yeri ise bir NPC’den öte ideal eş kıvamındaydı benim için. Gözüm hala başkasınıı görmüyor. Böyle daha çok sayıda karakter Mass Effect külliyatı içerisinde yer alıyor. Sadece Companion olarak değil oyunda diyaloğa girdiğiniz karakterlerin aklınıza bile gelmeyecek hayat hikayeleri zaten Mass Effect’i en eşsiz kılan detaylardan birisi. NPC’lere bu kadar derinlik katan çok az oyun var, BioWare bence farkını en çok bu derinlik kısmında belli ediyor.

Kısacası sevgili Oyungezerler benim için Tuzla’da başlayıp şu anlık Andromeda’da son bulan bu serüvende çok fazla karakterle çok fazla anı biriktirdim. Galaksiler, gezegenler keşfedip oraların kaderleriyle oynadım. Bazen çok eğlendim bazen verdiğim bir kararın ceremesini misliyle çektim. Lakin hep Mass Effect dünyasını çok sevdim. İlk üç oyun tadında yeni bir Mass Effect’i bir daha görebileceğimizi sanmıyorum ama zaten onlar oldukları haliyle güzeller. Yeni Mass Effectler mutlaka çıkacaktır belki dört olur belki başka bir isimle olur. Umarım yeni oyunlarda da çok fazla kişiyle yollarımız kesişir, yeni dertler edinir, yeni çözümler ararız. Bambaşka gezegenlerde bambaşka umutlara yelken açarız. Çünkü bu dünyadan kaçmak isteyen Oğuzlar da bitmez koca uzayda keşfedilecek yerler de…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.